Medya endüstrisinin dönüşümünde yalnızca teknolojik ve kültürel faktörler değil, izleyici psikolojisindeki yapısal değişim de belirleyici bir rol oynamaktadır. Modern izleyici, geçmişte kullanılan duygusal manipülasyon tekniklerine karşı önemli ölçüde duyarsızlaşmış ve bu tekniklerin etkisi zayıflamıştır. Bu durum, özellikle büyük kurgusal evrenlerin başarısızlığını açıklamada kritik bir değişken olarak değerlendirilebilir.
Bu dönüşümü üç ayrı düzlemde incelemek mümkündür.
1. Duygusal hassasiyetin azalması
Klasik dramatik yapıların temel unsurları olan kayıp, acı, şiddet veya fedakarlık gibi duygusal tetikleyiciler, uzun süre boyunca sinema ve televizyon için etkili bir araç görevi görmüştür. Ancak medya çoğulluğu ve sürekli içerik akışı, izleyicinin bu tetikleyicilere karşı tolerans eşiğini yükseltmiştir. Bu duruma psikolojide habituation olarak ifade edilen duyarsızlaşma süreci karşılık gelir. Bu süreçte tekrar eden uyaranlar, zaman içinde etkisini kaybeder.

Akademik çalışmalar, dijital çağda yoğun içerik maruziyetinin duygusal tepkileri zayıflattığını ortaya koymaktadır. Bu durum, dramatik anlatıların etkisini azaltmakta ve kurgusal evrenlerin duygusal bağ kurma kapasitesini sınırlamaktadır.
2. Şok değerinin etkisizleşmesi
Modern yapımların bir kısmı, izleyici ilgisini sürdürmek için şiddet veya travmatik unsurlar gibi yüksek şok değerine sahip sahnelere yönelmektedir. Ancak bu yöntem, bilişsel psikoloji açısından incelendiğinde, uzun vadede dikkat çekici bir sonuç üretmemektedir. Şok değeri kısa süreli dikkat toplasa da izleyicinin hikayeye entegrasyonunu engellemekte ve sahnenin yapaylığına ilişkin bilinç düzeyini artırmaktadır.
Bu durum, kurgusal evrene bağlanmayı güçleştirmekte ve izleyiciyi hikayeden koparmaktadır. Özellikle anlam çerçevesi olmayan aşırı unsurlar, izleyicinin sahneyi bir kurgu ürünü olarak tanımasını hızlandırmakta ve dramatik etkisini ortadan kaldırmaktadır.
3. Duygusal özdeşleşme yeteneğinin değişmesi
İzleyicinin karakterlerle özdeşleşme biçimi de geçmişe göre önemli ölçüde değişmiştir. Modern kullanıcı, kendi hayat deneyimini merkez alan bir algı geliştirdiğinden, tek boyutlu veya klasik kahraman arketipleri ile duygusal bağ kurmakta zorlanmaktadır. Bu durum hem House of the Dragon hem de Rings of Power gibi yapımlarda belirgin şekilde gözlemlenmiştir. Karakterlerin izleyici tarafından “yakın bulunmaması”, dramatik anlatıdaki temel bağlanma mekanizmasını zayıflatmaktadır.
Sosyolojik bağlamda bireyselleşme eğilimi, toplu kahraman mitlerinin işlevini azaltmakta ve tek merkezli hikayelerin inandırıcılığını zayıflatmaktadır. İzleyici artık pasif bir anlatı alıcısı olmak istememekte, kendi anlam evreni ile uyumsuz karakterleri dışlamaktadır.
4. Duygusal manipülasyonun ahlaki çerçevesinin değişmesi
Modern izleyici, dramatik etki yaratmak için kullanılan bebek ölümü, anlamsız şiddet, aşırı acı gibi unsurları yalnızca estetik bir tercih olarak değil, etik bir problem olarak da değerlendirmektedir. Bu durum kültürel çalışmalarda moral shock olarak adlandırılan fenomenle ilişkilidir. Moral shock, izleyicinin sahnenin etik temelini sorgulamasıyla ortaya çıkar ve dramatik bağı kesintiye uğratır.
Bu nedenle, yüksek şok değerine sahip unsurlar artık izleyiciyi hikayeye dahil etmek yerine dışarı iten bir etkiye sahiptir.
Duygusal araçların etkisizleşmesi ve yeni anlatı ihtiyacı
Geleneksel dramatik tekniklerin işlevini kaybetmesi, medya endüstrisi için yapısal bir sorun oluşturmaktadır. İzleyicinin duygusal manipülasyona karşı toleransının yükselmesi, dramatik bağlanma mekanizmalarının zayıflaması ve etik duyarlılığın artması, kurgusal evrenlerin etki kuvvetini azaltmıştır. Bu durum, yeni anlatı biçimlerinin geliştirilmesini zorunlu kılan bir dönüşümü işaret etmektedir.


